…Mesele basının özgür olması değil, kamuoyunun özgür olma meselesidir. Basın özgürlüğünde basın yalnızca bir araç işlevi görüyor…
Basın özgürlüğü, basının ortaya çıkmasından bu yana tartışılan bir konu. Tanımı ve sınırları hala günümüzde de farklı yorumlarla yapılsa da en temelde sansürün uygulanmadığı bir medya alanı olarak düşülüyor. Peki Sansür nedir?
En dar anlamıyla sansür, “söz, yazı, resim ve radyo ile yapılan her türlü yayının ve haberleşme araçlarının yayımlanmadan ve gönderildiği kimsenin eline geçmeden önce kontrol edilmesine denir” şeklinde tanımlanabilir.
Basın özgürlüğünün ne olup olmadığı konusunu tartışırken bu kavramı bir kalıba sıkıştırmak yerine belki de ortaya çıkışından bu yana izlediği tarihsel süreci incelememiz gerekiyor.
Basın Özgürlüğünün Kısa Tarihi
Basın özgürlüğünün ortaya çıkışı, gelişmesi ve günümüze değin uzanması yüzyılları kapsayan bir süreçten oluşuyor. Denilebilir ki bu tartışmanın felsefi düşüncesi 17. yy’da ortaya atılıyor. Basın özgürlüğünün felsefi temellerinin oluştuğu bu dönem aynı zamanda Liberaliz düşüncesiyle aynı döneme denk geliyor. Böylece basın özgürlüğü düşüncesi Liberalizm ilkeleri çerçevesinde şekilleniyor.
“Basın özgürlüğü demokrasinin temelidir”, “basın özgürlüğünün yıkıldığı yerde demokrasi yaşamaz” söylemleri modern demokrasilerin yerleşmesini mümkün kılıyor. Kavramın ortaya çıktığı dönemde taşıdığı ilk anlam bireysel ve doğal bir hak olarak kabul ediliyordu. Nitekim İnsan Hakları Bildirgesinde de basın özgürlüğü kişi hakları arasında yer alıyor.
John Keane tarafından kaleme alınan “Medya ve Demokrasi” kitabında yazar, basın özgürlüğünün gelişme sürecini farklı gruplar tarafından farklı dönemlere ayırarak anlatıyor. Keane bu dönemleri, teolojik yaklaşım, bireysel haklar, faydacılık yaklaşımlarıyla ele alıyor.
Teolojik Yaklaşım
Teolojik yaklaşım dönemi, 1640’ların İngiltere’sinde basına yapılan sansürün sonucunda ortaya çıkıyor. Temelde bir sansürün yapılması “Tanrının insana verdiği akılı yok ediyor” düşüncesinden doğuyor.
Bu yaklaşımın savunucularına göre “matbaanın anahtarı cennetten inmedir”. Aslında sansür Tanrının varlığına karşı yapılmış bir şeydir. Doğası gereği insanların pek azı sansür görevini yapmayı kabul eder.
Birey Hakları Yaklaşımı
Basın özgürlüğü insanın doğuştan getirdiği bir haktır düşüncesi etrafında şekilleniyor. Düşünce, görüş, ifade etmek temel kişi hakları olduğundan yasaklanmamalıdır.
1700’lerin başında ortaya çıkan bu görüşün savunucuların başında aynı zamanda Liberal düşüncenin de temsilcisi olan John Locke geliyor. Locke’ye göre “Basında sansür uygulanırsa beraberinde önemli ekonomik sorunların ortaya çıkmasına yol açacak”.
Faydacılık Yaklaşımı
Basın özgürlüğünün toplumun yararına olduğunu söyler. 1820’lerde hakim olan bu düşünce basına sansür uygulanmadığında en fazla sayıda insan, en fazla mutlu olabilme imkanına sahip olacak. Toplumun yararı için bir unsurdur çünkü yönetenlere karşı bir kontrol mekanizması görevinde bulunur.
Bu görüşten yola çıkarak 18 – 19. yüzyılları arasında basın kendini 4. güç olarak ilan ediyor.
Bir kontrol mekanizması olarak görülen basın daha sonra eleştirilere tabii tutuldu. Eğlenceye yönelik medya ve insanların özel hayatlarına saldırdığı bir mecra olarak görülmesi basına yönelik olumsuz görüşlerin doğmasına sebep oldu.
Bu durum ve eleştiriler 20. yy’da olduğu gibi 21. yy’da da arttı.
Aslında mesele basının özgür olması değil, kamuoyunun özgür olma meselesidir. Basın yalnızca bir araç işlevi görüyor…
Henüz yorum yok.
Henüz yorum yapılmamış. Yorum Yap!