Şehit Dr. Sadık Ahmet’in hakkını helal etmesi temennisi ile.
Lozan Sulh Muahedenamesi 24 Temmuz 1923 yılında imzalandı. Bu anlaşma Türkiye’nin kuruluş senedidir. TBMM Kütüphanesi’ndeki metin 346 sayfadır. Tabi bu metni okumak zaman alır. Neren geldiği nerede yazıldığı belli olmayan “Gizli Lozan maddeleri” açık açık okunurken ve sosyal medyada dağıtılırken, TBMM Kütüphanesi’ndeki metin “açık Lozan maddeleri gizli olarak” okunmadan durmakta.
Lozan Sulh Muahedenamesi, birinci kısmı üçüncü faslında “Azınlıkların Korunması”nı ele alır. Özeti de “Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistan’ca da, kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır” ibaresi vardır.
37. maddeye göre bu hükümler temel yasa olacaktır. Daha sonra çıkartılan hiçbir yasa bu temel hükümlere aykırı olmayacaktır. 38. maddeye göre herkesin hayat ve özgürlüğü korunacak, herkes dinini özgürce uygulayabilecek, dolaşım ve göç etme özgürlüğüne sahip olacaktır. 39. maddeye göre Müslümanlara özellikle kamu hizmetlerine girmede ve yükselmede engel oluşturulmayacaktır. Kendi dillerini işlerinde kullanacaklar, mahkemelerde de kendi dillerini kullanacaklardır. 40. maddede Müslümanlar, giderlerini kendileri karşılamak üzere, hayır kurumu, okul ve benzeri kurumlar kurabilecekler, dillerini özgürce kullanabilecekler, dini törenlerini yapacaklardır. 41. madde yunan yetkilileri Müslüman çocuklarına ana dillerinde öğrenim görebilmeleri için gerekli tedbirleri alacaktır.
Bu azınlık kamu bütçelerinden hakça bir pay alma hakkına sahip olacaktır. 42. madde aile hukukunu düzenlemektedir. Dini kurumların serbestçe kurulması yönünde kolaylık sağlanması ele alınmaktadır. 43. Madde azınlığın inancının muhalifi eyleme zorlanamayacağını düzenlemektedir. 44. madde bu hükümlerinin uygulanmasının takibinin Milletler Cemiyeti tarafından takip edileceğini, Milletler Cemiyeti Konseyinin kararı olamadan hükümlerde değişiklik yapılamayacağını, Konseyin ilgili maddelerle ilgili herhangi bir üye ülke tarafından önüne gelen şikâyetlere yönelik yönergeler hazırlayabileceği, uyuşmazlık halinde konuyu Uluslararası Daimi Adalet Divanı’na götürülebileceğini ve Divan’ın hükmünün kesin olacağını düzenler.
Lozan ve Batı Trakya ilişkisi yukarıdaki paragrafta özetlendi. Yunanistan dış politikada başarılıdır. Kabul etmek gerekir. Kendisi, yardımcıları, ağa babaları ve en önemlisi de isteyerek veya bilmeden Yunan politikalarını “ sulhu selamet”, “patırtısız” günü atlatmak isteyenler eli ile “salam taktiği” uygulanmaktadır. Salam taktiği hakların bir bir sulandırılması, “bir kere konuşalım, anlaşırız” diyerek kumar masasına oturan cami cemaati temizliğindeki insanlar ile bir şeyleri bırakıp kalkanlara uygulanan acıtmadan dilimlemedir.
Lozan’da garanti altına aldığımız cemiyetlerimizin tabelalarını asamaz olduk, müftülüğümüzü tartışmaya açtık. Atanmış ve seçilmiş sıfatlarını kullandık. “Müessesemize ortak kabul etmediğimizi” haykırdık ama yok hükmündedir diyemedik. Türklüğümüzü tartışmaya açtırdık. Türkiye’den esen yeller yerine çöllerden rüzgâr bekledik. Çöl rüzgârının yakıcı ve kumuyla can alıcı olduğunu düşünmedik. Belki bir gün daha ayakta kalmak için erenlerden, babalardan medet umduk.
Dr. Sadık Ahmet, Gümülcine, Sirkeli’de 1947 de doğdu. 1966 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini okumaya başladı. Bir yıl sonra Selanik Üniversitesi Tıp fakültesine döndü. Eğitimini orada tamamladı. Geri dönüşünde, Sirkeli’den annesinin küçükken dinlettiği Yemen türküsünde geçen “giden gelmiyor, acep nedendir” türküsünün etkisi yok sayılmazdı. Batı Trakya’dan Avrupa’ya ve Türkiye’ye giden niceleri yeni yurt tutmuşlar, gittikleri yerlerde kalmışlar, cemiyetler kurmuşlar ama vatanlarına dönmemişlerdi. Hepsinin tatlı gerekçeleri vardı. Dr. Sadık Ahmet’in ise belki acı ama gerçeği vardı. Orada vatanı vardı.
34 ay er olarak asker oldu. Türk olmanın ilk cezası haddini aşarak bir Yunan askerini tedavi etmekten aldı. Bir yıllık zorunlu hekimlik hizmeti sonrasında Batı Trakya’ya döndü. 1977-1995 yılları arasında hep Batı Trakya’daydı. Yüksek Tahsilliler Cemiyeti’nin yönetim kadrosundaydı. Ama o liderdi ve toplum için gereğini yapmaya hayatın her yerinde devam etti. Batı Trakyalı bazı toplum önderlerinin itirazlarına, sitemlerine rağmen 1985 yılında imza kampanyası başlattı. İslam ahlakı ve Türklük bilincinin timsali oldu. 8 Ağustos 1986 tarihinde tutuklandı. 25 Eylül 1987 tarihinde Selanik’te toplantı halindeki demokrasi ve insan hakları heyetine Batı Trakya Türk toplumunun içinde bulunduğu durum ile ilgili broşür dağıttı. 1988 yılında 30 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Mahkeme salonundan çıkarken söylediği şu sözler her Balkan Türkünün kulaklarında. “Ben bir Türk olduğum için hapse götürülüyorum. Eğer Türk olmak bir suç ise, burada tekrar ediyorum. Ben bir Türküm, öyle kalacağım.” Bu sözü, tanımak ve tanışmak fırsatı bulduğum, mensubu olmaktan gurur duyduğum Balkan Türklerine Dr. Sadık Ahmet’in bir vasiyetidir. Kıvırmanın anlamı yok.
1989 yılında milletvekili seçildi. Batı Trakya’nın Lozan’da alınan, bugüne kadar çalınan haklarının Atina’da gür sesi oldu. 20 Ocak 1990 yılında “Batı Trakyalılar Türktür” dediği için yeniden iki ay hapse atıldı. Cezası paraya çevrildi. 8 Mart 1990 yılında yeniden Gümülcine Güven listesinden milletvekili seçildi. 13 Eylül 1991 yılında Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisini kurdu. Yunanistan’ın nüfusu ancak yüzde bir buçuk olan Türkler’in korkusuna yüzde üçlük ülke barajı getirmesi ile parlamentoya seçilemedi.
10 Şubat 1995 yılında Ankara’da BABO ve KOOP-İŞ tarafından düzenlenen Balkan Ülkelerinde Toplum Hayatı Semineri’nde sunduğu tebliği her Balkan Türkü gencin ev ödevi olmalıdır.
Lozan Sulh Muahedenamesi’nin bir yıldönümünde, 24 Temmuz 1995 de Lozan’da yazılanları yapmaya, takip etmeye uğraşan dava adamı, kahraman Dr. Sadık Ahmet arabası içinde ezildi. Ezileni Şehit Dr. Sadık Ahmet olarak görmek aymazlıktır. Ezilmek ve yok edilmek istenen Batı Trakya Türklüğüdür.
Olmadı. Başaramadılar. Yaşa ve yaşat ülküsü ile ülkelerinde, vatanlarında birer Batı Trakya Türkü onuru ile yaşayanlar dim dik ayaktalar. Onları gördüm. Var olma mücadelelerine şahit oldum. Kahramanı bol Batı Trakya sen çok yaşa. Bugün çok istememe rağmen mezarı başında olmasam da kaza geçirdiği yerden aldığım taş parçası yine bugün avucumda. Fatihalarla anmaktayım. Onun yokluğunda Batı Trakya’nın geleceğin güzel günlerine inanmaktayım.
Bir başka vasiyeti de “esaret zincirini resmen kırıyoruz” sözüdür. Dr. Sadık Ahmet Batı Trakya’nın bakanı olmadı, Batı Trakya’nın göreni oldu. Hâkimi olmadı, hadimi oldu.“Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana. Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdat toprağına.”
Ankara’da okuyan ve Balkanlardan gelen öğrenciler ile şehrin farklı yerlerine ilanlar astık. Kosovalı, Romanyalı, Makedonyalı, Bulgaristanlı Türk gençleri vardı. “Kahramanlar can verir, yurdu yaşatmak için; Şehit Dr. Sadık Ahmet Ölmedin”. Bir pankartı da Ankara’daki Meşrutiyet Caddesi üzerinde İş Bankası binasının dördüncü katı ile karşıda İmbat A.Ş. arasında asarken doktor adayı Makedonyalı Taner parmaklarını kaybetme tehlikesi atlattı. Kızılay’da el ilanı dağıttık. Atsız’ın “Yolların Sonu” kitabından “kahramanların ölümü” şiiri yazıyordu.
“Kahramanlar can verir, Yurdu yaşatmak için”.
O gün o gençler ruhlarını Dr. Sadık Ahmet’in kaynağından kana kana doyurdular. Kaçmadılar göçmediler. Balkan coğrafyasında birer Sadık oldular.
Son söz yerine olsun. “Ey gafil düşmanlar!… Sanmayın savaştan bu millet yorgun”.
Henüz yorum yok.
Henüz yorum yapılmamış. Yorum Yap!