Kuzey Makedonya’da Türkçe bilmeniz yolunuzu bulmanıza yeterlidir. Bazı yerlerde Türkçe bilmeniz şarttır. İşte o yerlerden biridir bu Yörük köyleri. Balkan coğrafyasını görmek için denize atlayan yüzme bilmeyen kişi gibi olacaksın. Aksi takdirde öğreticinin öğrettiği kadar Balkanları bilirsin.
Bir önceki dönem Karbinci Belediyesi Bağımsız Türk Meclis üyesi İbrahimsoylu büyük mücadele vermiş eğitim dilinin Türkçe olması için. 2002 Nüfus sayımlarında dahi %18 gözüken Türklerin şimdi bu oranın çok çok üstünde bir nüfusa sahip olduğu düşünülüyor. Yalnız Kurt başaramıyor.
Karbinci’den adıyla yaşasın temennisi ile Yavru Kurt Hakan’ın dik duruşu, sert bakışı aracımızın tozu arasında kayboldu. Tanrıya ısmarladık… Tanrıya…
Yalnız Kurtla dağlara vuruyoruz kendimizi. Kimseye haber vermeden. Şimşir kaşığımız koynumuzda, ne çıkarsa kısmetimize Tanrı bilir.
Çileye alıştırmak gayreti ile Türkiye’den bolca kitap gönderiyorlar. “Eşari” yolunu Türkiye’ye “Maturidi” yolu yerine sokanların takipçileri sağdan soldan topladıkları kitaplarla Toros Dağlarının devamı Aktaş’a verdikleri “çile”. Oysa Atsız’ın bozkurtları yaşamakta burada.
Mezar taşları birer işaret. 1912’de başlayan 1950’ye kadar yoğun göçler olmuş. Boşalan Manastır ve Selanik Vilayetleri Türklüğü yerine özellikle köylere Makedon nüfus yerleştirilememiş. Kolay değil ülkenin yarısından bir fazlası Türkiye’ye göçmüş. İştip civarı Yörükleri de hayata devam ediyorlar.
Yaptıkları tek şey tütüncülük ve küçükbaş hayvancılık. Çanak antenler Türkiye’ye bağlamış onları. Öyle olunca da K. Makedonya ile bağları pek yok desek yeridir. Konuştuğumuz bir emekli geçen bayram bize ulaşmadı para dedi. Nedir dedim. Türkiye’de emeklilere bayram harçlığı verdiklerinde buraya gelmedi diyor. Yörük kardeşim de hak talep ediyor. Evine televizyonlarınla giriyor dokunuyorsan adam gibi dokunacaksın. Aktaş Yörüklerinden yolu bulan uzaklaşmış buralardan. İştip’te duranı bile yok. Hepsi Üsküp’te. Hatta ötede.
Dertli Yalnız Kurt konuşurken kurtarma peşinde milletini. Tütünden kurtarmak lazım. Hayvancılığa adam gibi yönelmemiz lazım. Hayvancılığın para ettiğini köylü fark etmeli. Pirincimiz çok meşhurdur ama elimizden kapıp götürüyorlar. Türk’ün malı Türk’e gitmeli götüren Türk olmalı… Heyecanı var, gözleri buğulu…
Ama seni sana bırakırlar mı be kardeş… Üsküp diyorum… Gülümsüyor… Oranın Makedon’unu anlarım da bu dağların suyunu içenden bile hayır yok. Takım tutar gibi parti tutacaksın. Sen bir üç-dörde bölünen Türk partilerinden birini tutacaksın, onlar da bir Makedon partisini. Sonuç bu. Yıllarca bir de Arnavut partilerini tutan Türkler var. Bütün bu gayretlerin sonucu “Türk Tiyatrosuna Müdür”. Oynadığın oyun senin değil, tiyatro senin olsa ne yazar. Bu tiyatronun Türkiye tarafı var. Buradaki Türk partilerinin Türkiye’de destekçileri ve bu destekçilerin kendilerini takdim ettikleri Türkiye’deki siyasi partiler var! Tiyatro büyük ama izleyicisi yok. Bizim buranın insanı aş, iş peşinde o kadar. Bizim kaygımız da dilimiz o kadar.
Ümitsiz misin? Hayır, boynumuzda halka izi olmadığı müddetçe ümitsizlik olamaz. Ne halkası? Biz burada hürüz. Yeri kazarız, tırmalarız, koyun, keçinin peşinde gideriz Allah ne verirse eyvallah. Sahi Kurban Bayramlarında burada Kurban kesmek için gelip kurban kesiyorlar. Bizim burada herkesin evinde davar var ve keser, kesemeyene de verir. Asıl olan bizden malı değerinden satın alacak lazım… Bilsek ne kadar olacak değeri çalışır bizim buranın Yörükleri.
Yalnız Kurt imanımızı bir kez daha tazeliyor. “İşte şu Aktaş’ın Yörüklerinin damlarındaki bacalardan tüten duman var ya o biziz. O var oldukça Türklük bitmez tükenmez. Lakin zahmet olacak Türkiye’den gelenler buralara da gelsin. Birinin koluna girerek değil yalnız.”
“Tiyatro dedim ya tiyatro. Bir figüran olmadan. Başkasının yazdığı oyunda rol almadan, buyurun.”
Derdimle dertlenen biri daha varmış ya, eyvallah.
Henüz yorum yok.
Henüz yorum yapılmamış. Yorum Yap!