1974’ten günümüze köprünün altından çok sular geçti ve mesele köklerinden koparılarak milli unsurlardan soyutlandı. 15 Kasım 1983 tarihinde dünyaya ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, uluslararası toplum tarafından tanınmadı. Belirli bir dönem KKTC’yi devlet olarak tanıtma faaliyetlerinde bulunsak da bunu başaramadık. Türkiye’nin iç siyasetindeki istikrarsızlıklar, saplanıp kaldığı ekonomik bunalımlar Kıbrıs meselesindeki milli duruşumuzu köreltti. Sözün özü Türk milliyetçiliği Ak Deniz’in karşı kıyısında yaşatılamadı. Genç nesiller, dedelerine yapılan katliamları sanki üstünden 100 yıl geçmiş gibi hafızasından sildi.
2004 yılında Kıbrıs Meselesini çözümsüzlüğe sürükleyen iki önemli olay meydana geldi. Adanın birleşmesini öngören Annan Planı’na Rum kesimi hayır derken, Türk tarafı evet dedi. Bu sonuç bize şunu göstermiştir: Makarius’un, Grivas’ın, Sampsonz’un ENOSİS düşüncesi ilk günkü kadar canlıdır. Adına Kıbrıs Barış Müzakereleri denen diplomatik tiyatroda -gösterinin 2017 perdesinde- Rum lider Nikos Anastasiadis’in ‘’ENOSİS’ten vazgeçmeyiz!’’ diyerek masayı terk etmesi bunun apaçık delilidir.
Aynı sene, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin tek taraflı olarak adanın tamamını temsilen Avrupa Birliğine alınması Türkiye’ye karşı küllerinden doğan haçlı ittifakının yansımasıydı. Doğu Akdeniz’deki enerji savaşlarının kilit kara parçası olan Kıbrıs, jeopolitik olarak paha biçilmez bir değerdedir. Adanın açıklarında tespit edilen doğal gaz ve petrol rezervleri küresel devleri kendine çekmektedir. Rum kesimi AB üyesi olmasından da aldığı güçle ada etrafını parselleyip Amerikalı ve Avrupalı şirketlere enerji arama ruhsatı verdi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin hakları yok sayılırken bölgenin ana oyuncularından olan Türkiye, oyun dışına itilmeye çalışıldı.
Doğu Akdeniz meselesiyle bir bütün olan Kıbrıs Davası, ulusal egemenliğimizin ana unsurlarından biridir. Suların gün geçtikçe ısındığı, Güney Kıbrıs Rum Kesiminin attığı tek taraflı adımlarla tansiyonun yükseldiği mavi suların altında büyük bir zenginlik yatmaktadır. Bu zenginlikten pay almayı arzulayan emperyalist güçler; Doğu Akdeniz denkleminde askeri ittifaklar yapmakta, ekonomik anlaşmalar imzalamaktadır. Bu ittifakların baş aktörlerini GKRK,Yunanistan, ABD, İsrail, İtalya ve Fransa oluşturmaktadır. Türkiye, kendisine karşı uygulanan bu yalnızlaştırma politikasına karşı dik duruş sergiliyor. Türkiye, hem sondaj gemileriyle hem de silahlı kuvvetler unsurlarıyla Doğu Akdeniz’deki ulusal çıkarlarını muhafaza etmektedir. Bu noktada meselenin ekonomik yanını da irdelemek gerekmektedir. Ülkemiz, enerjide dışa bağımlıdır. Bu da ithalatımız üzerindeki büyük bir yüke neden olmaktadır. Çıkartılıp işlenecek olan hidrokarbon kaynakları KKTC ekonomisine kazandırılacak ve Türkiye’de bu zenginlikten faydalanmış olacaktır.
KKTC yönetiminde ise iki zıt kanatın var olduğunu söyleyebiliriz. 2015 yılında cumhurbaşkanlığı seçilen Mustafa Akıncı, Türk milliyetçiliğinden yoksun bir karakterdedir. Türkiye’ye bağlı olmayan Akıncı, şehit kanıyla alınan vatan topraklarını Rumlara masa başında verecek zihniyettedir. Ersin Tatar başkanlığındaki KKTC hükümeti ise Rauf Denktaş’ın izinden gitmekte ve Türkiyesiz adım atılamayacağını haykırmaktadır.
Kısa bir süre önce Yunanistan’da başbakanlık koltuğuna oturan Miçoktakis’in Kıbrıs Türk’ünü yok sayan açıklamalarına karşı şu tarihi sözler,Tatar tarafından söylenmiştir: ‘’Buradan, Kıbrıs’a gelip mesaj veren Yunanistan’ın Başbakanına sesleniyorum. Türk ulusu arkamızdadır. İstediğiniz kadar konuşun. Türk halkının uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kimse Türk ulusunun elinden alamaz.”
Dış politika, satranç oyunu gibidir. Rakibinin hamlesini önceden görebildiğin ölçüde stratejilerin başarıya ulaşır. Bir diğer önemli kurar da elindeki taşları doğru yerde ve doğru zamanda ileri sürmektir. Türkiye, Doğu Akdeniz Satrancında yalnız ve kuvvetsiz gibi görünse de durum böyle değildir. Türk askerinin adadaki varlığı en büyük gücümüzdür. Aynı zamanda bölgedeki barışın da güvencesidir.
Devletimiz, taşlarını planlanan stratejiler kapsamında tek tek hareket ettirmektedir. Avrupa ve ABD’nin arka çıktığı Rum Kesimi’nin, Türkiye’ye karşı gerçekleştirdiği her türlü girişim sonuçsuz kalmaktadır. Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 45. yıl dönümü törenlerinde Türkiye ve KKTC Başbakanı Ersin Tatar, dünyaya çok açık mesajlar vermiştir. Şahı devrilen taraf olmayacaklarını ilan etmişlerdir. KKTC hükümeti, Magosa’daki Kapalı Maraş Bölgesi’nin yerleşime açılması için gerekli fizibilite çalışmalarına başlanacağını duyurdu. BM kararıyla iskâna kapatılan ve hayalet kasaba görünümünde olan Maraş sahilleri, büyük bir turizm potansiyeli taşımaktadır.Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarıyla birlikte Kıbrıs’a gitti. TSK, en üst düzey komuta kademesi ile önemli mesajlar verdi. Türk birlikleri denetlendi. Tüm bunlar tesadüfi hamleler değildir.
Türkiye; Mersin’den boru hattıyla taşıdığı suyla, gerçekleştirdiği ekonomik yardımlarla, KKTC haklarını dünyaya karşı koruma noktasında hayata geçirdiği somut adımlarla, en üst diplomatik makamlardan dile getirdiği sözlerle yavru vatanın yanında olduğunu ilan etmektedir. Kıbrıs milli davamızdır ve bu dava Türkiye’nin kırmızı çizgisidir. Ne oyunu kaybeden biz olacağız ne de pes edip yılanlardan olacağız.
Başbuğ Denktaş’ın 15 Kasım 1983 senesindeki şu sözleri, Beşparmak Dağlarında kıyamete kadar yankılanacak:
‘’Kıbrıs Türk Halkının, meşru ve önüne geçilmesi imkânsız istek ve iradesine tercüman olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsız bir devlet olarak kurulduğunu dünya ve tarih önünde ilan ediyoruz. Başınız dik korkusuz yaşayasınız, insan haysiyeti içinde yaşayasınız diye ağa beylerinizin vermiş olduğu mücadele bu noktada bitmiş değildir. Görev, çok daha iyi koşullar içerisinde sizlere devredilmek üzere yeni bir safhaya gelmiştir. Kendinizi vatanı korumaya, eşitliğinizle Türk toplumu olmakla, Türklüğünüzle övünmeye, bu vatanı daha güzel yapmak için devamlı suretle birlik ve beraberlik içerisinde çalışmaya, ana vatanınıza layık olmaya, onunla olan bağlarınızı güçlendirmeye hazırlayınız. Daha güzel bir geleceği Sizden sonra geleceklere devredilmek için her türlü fedakârlığa katlanacak bir ruh hazırlığı içinde olunuz. NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE! ŞİMDİ BU ESER HEPİNİZİNDİR! DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ, YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR!’’
Hayatını, ulusunun kaderi ile birleştiren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın, Dr. Fazıl Küçük’ün, Şehit Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel’in ruhları şad olsun. Adanın dört bir yanındaki şehitliklerde sonsuz vatan nöbetlerini sürdüren Mehmetçiğimizi ve mücahitlerimizi ebediyen sevgiyle, saygıyla yâd edeceğiz.
Muharrem Koçak
Önceki yazılar:
Henüz yorum yok.
Henüz yorum yapılmamış. Yorum Yap!