Modern dönem Türkiye-İran ilişkileri birçok açıdan istikrarlı ve yapıcı ilişkiler tarihi olarak değerlendirilebilir. İlişkilerin uzun süre iyi seviyede seyretmesinde siyasi mercilerin sorumlu davranışlarının etkisi olduğu kadar iki ülke halkının kültürel yakınlığı da rol oynamıştır. Türkiye’deki yabancılara konut satışı istatistiklerinin de ortaya koyduğu gibi Türkiye birçok İranlı için adeta ikinci adres konumundadır.
Yakın dönemde de Türkiye’de AK Parti hükûmetlerinin kurulmasıyla birlikte bölgesel iş birliği ve entegrasyona yönelik çalışmalar hız kazanmış, her geçen gün gelişen ekonomik ve siyasi ilişkilerden İran da payına düşeni almıştır. Ancak Suriye Devrimi’nin iç savaşa dönüşmesinden sonra bu durum değişmiş İran basınındaki Türkiye karşıtı tutum şiddetlenmiş, özellikle Suriye’de terör örgütlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte Ankara’nın terör destekçisi olduğu yönünde çok sayıda haber, yorum ve karikatür; İran basınında yer almaya başlamıştır. Birçoğu eleştiri sınırlarını aşan ve çoğunlukla ülke liderliğini hedef alan bu tür yayınlar Türk kamuoyunda pek yer bulmamış, ikili ilişkiler mümkün mertebe Suriye krizinden korunmaya çalışılmıştır.
Astana Süreci’nin başlamasıyla ilişkilerdeki gerginliğin dozu düşmüş, bu duruma paralel olarak İran basınındaki iftira ve suçlamalarda gözle görülür bir azalma yaşanmıştır. Bununla birlikte son dönemde İran basınında Türkiye’ye yönelik söylemlerin ve kullanılan dilin tekrar değiştiği müşahede edilmektedir.
Bu değişimin son örneği olarak ülke lideri Ali Hamenei ile akrabalığıyla bilinen eski Paris Büyükelçisi Sadık Harrazi’ye ait diplomasi portalında bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik ağır hakaretlerin yer aldığı bir yazının yayımlanması gösterilebilir. Erdoğan’ın İran için Netanyahu’dan daha tehlikeli olduğunu savunan ve Kudüs Gücünü göreve davet eden söz konusu yazının başka mecralar tarafından da alıntılanması Tahran’daki bazı kesimlerin Ankara karşısındaki tavrının değişmeye başladığının göstergesi olarak nitelendirilebilir.
Koronavirüs Salgını ve Tartışmalı Konular
2020 yılı İran için yalnızca ekonomik açıdan değil siyasi-askerî açıdan da meydan okumalarla başladı. 3 Ocak’ta İran’ın bölgesel askerî politikalarının mimarı ve uygulayıcısı kabul edilen Kasım Süleymani’nin beraberindeki Iraklı ve Lübnanlı üst düzey kurmaylarıyla birlikte öldürülmesi, İran’ın misilleme olarak Irak’taki Amerikan üslerini hedef alırken yanlışlıkla Tahran üzerindeki Ukrayna sivil uçağını vurması bu ayın İran için oldukça sorunlu geçmesine neden oldu. Bunun yanı sıra aynı süreçte aralık ayından itibaren Çin’i etkisi altına alan ve küresel çapta yayılan koronavirüs salgınının İran’da da görüldüğünün rapor edilmesi ve 19 Şubat’ta İran’ın resmî olarak ülkedeki salgını kabul etmesi İran açısından yeni ve zorlu bir sürecin daha başlamasına neden oldu.
Yönetimin salgını geç açıkladığı ve sayıları bilerek düşük göstermeye çalıştığı yönündeki suçlamalar yalnızca ülke dışındaki muhalif Farsça yayınlar tarafından değil milletvekilleri, belediye başkanları ve sağlık bakanlığı çalışanları başta olmak üzere bizzat bazı İranlı yetkililer tarafından da dile getirildi. Çok sayıda İranlı özellikle sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlarında yetkililerce üç gün boyunca yalanlanan Ukrayna uçağının düşürülmesi hadisesine atıfla bu krizle ilgili gerçeklerin de saklanmaya çalışıldığını öne sürdü.
Sonuç
İranlı basın yayın organlarının Türkiye’ye ilişkin söylemlerindeki değişimin ne kadar sistematik ve kalıcı ya da ne kadar devlet içi kanatların görüş farklılığından kaynaklı geçici bir durum olduğu henüz bilinmiyor. Kesin olan şey; son dönemde bazı çevrelerce dile getirilen Türkiye’nin İran’a ilişkin haber ve yorumlarındaki tavrını değiştirdiği, bunun arkasında İran’a yönelik yeni bir siyasetin bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin gerçeği yansıtmadığıdır.
Türkiye belirtildiği üzere İran ile ilişkilere özel bir önem vermekte olup en sıkıntılı zamanlarda bile komşusu ile asgari müşterekleri gözetmiştir. Türkiye’de gözlemlenen söylemle ilgili dikkat edilmesi gereken husus, yukarıda belirtildiği ve en son dost ateşi ile bir İran lojistik gemisinin vurulup onlarca İran askerinin ölmesi hadisesinde görüldüğü üzere son altı aydır İran’la ilgili gelişmelerin birçoğunun mahiyeti itibarıyla son derece olumsuz hadiseler olmasıdır. Söz konusu gelişmeler yalnızca Türk basınının ya da araştırma merkezlerinin gündemini meşgul etmemiş tüm dünyanın dikkatini de bu bölgeye çekmiştir. Nitekim mevzubahis olaylarla ilgili farklı dillerde onlarca analiz yayımlanmıştır. Burada altı çizilmesi gereken husus Türk basın kurumlarının ya da araştırma merkezlerinin ABD yaptırımlarının yıkıcı etkisi, General Süleymani’nin öldürülmesi, yolcu uçağının düşürülmesi, koronavirüs salgının etkisi, İran gemisinin yanlışlıkla vurulması ya da Afgan göçmenlerin sınırda işkence edildikten sonra öldürülmesi gibi olaylarda İran’ın ülke içinde uyguladığı yayın yasaklarına uymasını ya da olayları Tahran’ın gözüyle değerlendirmesini beklemenin gerçekçi olmadığıdır.
Unutulmaması gereken diğer bir husus da Türkiye’nin salgınla mücadelesinin temelinde dış politik kaygılar ya da kamu diplomasisi olmadığı, iki ayı aşkın tecrübenin gösterdiği gibi temel saikin ekonomik zarara yol açsa da kamu sağlığının korunması olduğudur. Türkiye ve İran’ın salgına karşı aldığı tedbirlerin yüzeysel bir karşılaştırması bile bu basit gerçeği ortaya koyacaktır. Dolayısıyla İran’daki bazı aşırı milliyetçi kesimlerin Türkiye’nin salgınla mücadelesine dair teşhis ve tespitleri doğru olmadığı gibi Türk kurumlarının İran konusundaki yayınlarının sistematik bir yaklaşım içinde olduğu iddiası da gerçekle bağdaşmamaktadır. Türkiye karşıtı yorumların iltisakları bilinen dar muhataplı mecralardan ana akım medyaya ve popüler portallara taşınmasının ilişkileri daha iyi noktaya getirmeyeceği açıktır.
Atsız Beyoğlu
Henüz yorum yok.
Henüz yorum yapılmamış. Yorum Yap!