Adana’da gerçekleştirilen Uluslararası Kosova Paneli sonrasında iki günlük Gaziantep, Kilis ve Kahraman Maraş kaçamağı yaptım. Dinlendim.
Aynı zamanda hüzünle de kaplandım.
Kilisi ziyaret edeceğimi söylediğim zaman Kilisliler de dahil “ne yapacaksın” sorusu ile karşılaştım. İnadım inat, muradım murad dedim ve Kilise revan oldum. Öncelikle fıstık ağaçlarının sağlı sollu çevrelediği, zeytin ağaçlarının uzandığı bir yoldan uzandım Kilis’e.
Şehrin girişinde nüfusu 110 000 yazıyor. Doğrudur. Araçla şöyle bir tur attım. Şehir merkezinde bir ileri bir geri gittim. Valilik binası ve önündeki geniş alan, AFAD resim sergisi çadırı, COVİD 19 aşı çadırı. İlgi çekiyordu.
Camiler ve hamamların çokluğu ilgi çekiyordu. Aracı park edip yürümeye başladım caddeden aşağıya. Taş kadayıfcı dükkanının önünden geçerken birden bir yazı eşimin ilgisini çekti.
“Şehit yakınlarına ücretsizdir.”
Sabahın dokuzunda tatlı yenir mi yenir. Dedik bir tane alalım.
Suriyeli çalışan bir tane verdi. Parasını uzattım. Biraz sonra koşarak dükkan sahibi geldi. Parayı geri iade etti. “Ağabey hoşgelmişiniz. Bu tatlılar dünden kalmadır. Para ile satılmaz.”
Kilis’te ilk yediğim tokat buydu. Şehit yakınlarına ücretsiz, bayat tatlı para ile satılmaz…
Tatlıcı Yücel bununla da kalmadı. Kilis’in yüzünü dört dörtlük gösterdi.
- Kilis nüfusu kadar da Suriyeli vardı. Oysa bize dörtte üçü demişlerdi.
- Onlar çok çocuk yapıyorlardı.
- Onlar hayatı değiştirmişlerdi.Artık esnaf dükkanlarını geç açıyor, geç kapatıyordu…
İlkokul mezunu olduğunu, altı kardeş olduklarını, küçükken canının çok çektiği ama parasının olmadığı, babasının da fakir olduğunu bundan dolayı tatlıcılığa başladığını bildirdi.
“Abi COVİD yok aslında hastahanede bulaştırıyorlar” tespitini birkaç kez tekrarladı.
Kilis’in dar sokaklarında dolaştık. Her daim kapıları açık konaklarına misafir olduk.
“Yazın safiye yerlerine çekiliriz. Onun için yeterince ağırlayamadık” dedi. Bu arada paranın da geçerli akçe olmadığı yer olduğunu gördüm. “Ağam bize gelesiz, bir kahve içesiz. Başım gözüm üzere” sözleri arasında tarihi dokuya dokunduk.
Bir kahve içmeden olmaz diyerek bir mekana uğradık. Geniş Kilis eviydi. Bir odada kahvemizi içtik. Yöreye has tatları keşfettik. Buraya mutlaka insanlar turistler gelmeli temennisi vardı. Kilis’te memleketim Konya’dan daha az Arap harfleri ile tabela gördüm.
Yaka çırpmışlar siyasetten. Kaygıları vatan. Daha sonra Ahmet Çulhaoğlu ile tanıştırdı beni. O da tek cümle kurdu. Suriyelilerden şikayet yerine bir şans vermek gerekir diyordu.
“Dedem Bab’dan gelmiş. Buraya yerleşmiş. Cumhuriyet bir şans tanımış ona. Biz sınır boyunda vatanın yılmaz bekçisi Türküz. Ahırları çok pahalı kiraya verdik. Ucuza çalıştırdık. Onlar sayesinde zeytinlerimiz toplanır oldu. Her milletin iyisi de var kötüsü de” diyordu.
Doğru söylüyordu. Orkak noktaları zamanı gelince dönecekler.
Dönüşte Yavuzlu köyüne uğradım. Mercidabık savaş alanına. Ruhuna bir fatiha okudum tüm ölenlerin.
Kısa günün karıdır. Dostluklarımızın daim olması dileği ile sevgili Yücel ve sevgili Ahmet.
Kilis’e gidin. Kimseyi dinlemeyin gidin.
Henüz yorum yok.
Henüz yorum yapılmamış. Yorum Yap!