Kervansaraydan Rahmi M. Koç Müzesine Bir Yolculuk

Şubat 10, 2018 0 Yorum Röportajlar , Türkiye 1484 Görüntülenme

Bugün Rahmi Koç Müzesi’ni tanıyıp – tanıtmak, kısa tarihi hakkında bilgi edinmek ve koleksiyonunu gözler önüne sermek için müzenin yöneticisi Mine Sofuoğlu ile siz ORHA okuyucuları için bir röportaj gerçekleştirdik. Gelin hep birlikte bu güzel müzeyi daha yakından tanıyalım.

Merhaba, sizi tanıyabilir miyiz?

Merhaba, ben Mine Sofuoğlu. Rahmi Koç müzesinin açıldığı 2005 yılından bu yana yaklaşık 13 senedir müzemizde çeşitli kademelerde çalıştım. Şu anda müze yöneticisi olarak görev yapmaktayım.

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) Klasik Arkeoloji Bölümünden mezunum. Yüksek lisansımı da yine aynı bölümde tamamladım. 2015 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde doktora dersleri aldım ancak devam edemedim. Kendi kişisel merakım ve araştırmalarım dışında kurumumuzun görevlendirmeleriyle ABD ve İngiltere’de çeşitli sanayi müzelerinde gözleme dayalı çalışmalar, araştırmalar yaptım. Müzemizin koleksiyonu gereği uzun yıllardır Klasik Arkeoloji ile ilgilenemesem de artık bir noktada sanayi arkeolojisinin çalışma alanı içerisindeyim diyebilirim.

Rahmi M. Koç Müzesi’nin kısa tarihi ve nasıl kurulduğunu anlatır mısınız?

Rahmi Koç Müzelerinin ilki İstanbul’da 1994 yılında açılmıştır. Türkiye’nin ilk sanayi müzesi İstanbul Rahmi Koç Müzesidir. Ankara’daki müzemiz ise Çengelhan Rahmi M. Koç Müzesi adıyla 2005 yılında ziyarete açıldı.

Kurucumuz Rahmi M. Koç’un uzun yıllardır biriktirdiği ve hala devam ettiği çok büyük çaplı bir koleksiyonu mevcuttu; ilk adım İstanbul’daki müzemizle atılmış oldu. Sonrasında kurucumuzun İstanbul’daki müzenin tadını bir nebze olsun kendi hemşehrilerine, Ankaralılara da yaşatma arzusundan yola çıkılarak Çengelhan restore et-işlet-devret modeline göre Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden kiralandı.  1,5 yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından 2005 yılında müze olarak ziyarete açıldı.

Çengelhan bir 16. yy yapısıdır. Kanuni döneminde inşa edilmiş olup Damat Rüstem Paşa’nın vakfına bağlı olduğu bilinir. O yıllarda tipik bir Anadolu Kervansarayı olarak kullanılmıştır. Üst kattaki odalar yolculuk yapan tüccarların konaklanması için oluşturulmuş. Alt katta ise küçük dükkanlar varmış. Orjinalinde üstü açık olan orta avlu kısmı ise Pazar yeri olarak kullanılmış. Bodrum katında da “develik” denen binek hayvanların bağlandığı bir kısım mevcutmuş. Handa ağırlıklı olarak Ankara için önemli bir ticari ürün olan tiftik ve deri satışı yapılırmış. Bu ürünleri de çengellere asıp sattıkları için Han zamanla Çengelhan olarak anılmaya başlanmış.

Sonraki dönemde han işlevini yavaş yavaş yitirmiş ve 20. yy’da daha ziyade hububat satışının yapıldığı bir toptancı merkezi haline gelmiş. 20. yy’ın sonunda ise tamamen terk edilmiş.

Tabii Hanın bu tarihi öneminin yanı sıra bir de Koç ailesi açısından manevi önemi var; o da Koç Holding’in kurucusu merhum Vehbi Koç’un bu handa iş hayatına başlamış olması. Hanın orta avlusunda yer alan dükkanda Vehbi Bey’in o yıllarda çalıştığı dükkanın da bir canlandırmasını yaptık. Bu dükkan şimdilerde ziyaretçilerimizi Cumhuriyetin ilk yıllarının o güzel, mütevazı günlerine götürüyor.

Çengelhan’ın yüzyıllar içinde yaşadığı bu dönüşümü ve müzenin mimarisini biraz daha ayrıntılı anlatır mısınız?

Çengelhan 19. yy’ın sonuna kadar han işlevini devam ettiriyor. O yıllarda seri üretim ve sanayi henüz canlanmış değil. Dolayısıyla tüm ticaret faaliyetleri bu tür merkezlerde dönüyor. Daha sonra 20. yy’da artık yavaş yavaş daha modern olarak tanımlayabileceğimiz iş hanları kurulmaya başlanıyor. Ankara Kalesi eski bir yerleşim bölgesi olarak anılırken modern yerleşim Yenişehir olarak da anılan Kızılay bölgesine kayıyor ve ticari yaşam o bölgelerde daha büyük ivme kazanıyor.

Eski Ankara olarak tanımlanan bu bölgede seri üretimi yapılan modern ürünlerden ziyade deri, hububat vb. ürünlerin satışı devam ediyor. Ayrıca hanın restorasyon öncesi durumunu merak eden okuyucularımız Barış Manço’nun 1980’lerde Çengelhan’da çektiği ‘Ahmet Beyin Ceketi’ adlı şarkısının klibini izleyebilirler. Barış Manço’nun ölüm yıldönümü olan bugünlerde kendisini de böylelikle yad etmiş olalım.

Az önce söylediğim gibi Çengelhan 2005 yılında müze olarak faaliyete geçti ancak Koleksiyon genişledikçe tek bir hana sığamamaya başladık. Çengelhan’ın yanında yer alan ve yine bir 16. yy yapısı olan Çukurhan da Koç Grubu tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden kiralandı ve 2010 yılında müze hotel gibi de tanımlayabileceğimiz 19 odalı bir butik otel olarak hizmet vermeye başladı.

Sonraları Çukurhan’ın hemen arkasında yer alan Safranhan da grubumuz tarafından satın alınarak Haziran 2016’da müzemizin bir uzantısı olarak ziyarete açıldı. Safranhan da yine aynı şekilde bir 16. yy yapısıdır ve uzun yıllar tipik bir Anadolu Kervansarayı olarak kullanmıştır.

Böylelikle Ankara Kalesi bölgesindeki üç önemli Osmanlı yapısı tekrar ayağa kaldırılıp, kültür-sanat hayatına kazandırılmış oldu.

Müzenizin koleksiyonunu anlatır mısınız?

Müze içinde 19 ayrı bölümümüz mevcut. Bunların içerisinde raylı ulaşımdan havacılığa, tıptan tarıma, denizcilikten iletişime ve oyuncaklara kadar pek çok sanayi kolunun geçmişini ziyaretçilere sunan 10.000’in üzerinde obje sergilenmekte. Sanayi geçmişinin yanı sıra başta Atatürk ve Ankara bölümümüz olmak üzere manevi değerlerimizi ön plana çıkaran bölümlerimiz de mevcut.

Koleksiyondan yola çıkarak Rahmi M. Koç Müzesi’ni sanayinin gelişimini gösteren ve “sanayi arkeolojisi”ni sunan bir müze olarak tanımlayabilir miyiz?

Müzemizin, ağırlıklı olarak sanayinin gelişimini gösteren bir müze olduğunu söyleyebiliriz. Mesela müzedeki en eski objeler 16-17 yy’da Araplar tarafından kullanılmış olan usturlaplar. Ancak ağırlıklı olarak 19. Ve 20. yy objelerini görüyoruz. Belirtilen zaman dilimi bir arkeoloji ya da doğa tarihi müzesinde karşılaşılabilecek kadar uzun bir periyodu kapsamamasına karşın, 18. yy.da başlayan Sanayi Devriminden bu yana makineleşme ve endüstrileşmenin hızla ilerlediği göz önüne alındığında koleksiyonumuzun çok zengin bir çeşitliliğe haiz olduğu rahatlıkla görülebilir. Büyüklükleri açısından ise küçük modellerden, buhar motorlarına ve klasik otomobillere kadar uzanan zengin bir çeşitlilik içerisindedir.

Bugün müzenin yaptığı etkinlikler var mı? Varsa bunlar hangileri?

Müzeler eskisi gibi durağan alanlar değil artık. Bununla birlikte, Müzecilerin de asıl hedefi ziyaretçi sayısını arttırmaktan ziyade ziyaretlerin sıklığını arttırabilmek. Bizim de hedefimiz bir ziyaretçiyi senede bir defa değil, birkaç defa müzeye çekebilmek. Bu hedefi de etkinliklerle sağlamak gerekiyor.

Bu kapsamda müzemizde düzenlediğimiz geçici sergiler, çocuklara ve yetişkinlere yönelik eğitim etkinlikleri ve atölye çalışmaları, mini konserler öncelikli çalışmalarımız arasında. Ayrıca anasınıfı ve ilköğretim öğrencilerinin müfredatı doğrultusunda hazırlanmış eğitim paketlerimiz var. Çocuklar ziyaretleri esnasında hangi ünitedeyseler o üniteyle ilintili objeleri deneyerek öğrenme şansı ediniyorlar. Örneğin: Güneş saatini kullanan çocuklar açıları öğrenip onlar üzerinden açıları pekiştiriyorlar.

Öncelikli misyonumuzun eğitim olduğunu söyleyebiliriz. Hedefimiz yalnızca geçmişi sunmak değil, özellikle de çocuk ziyaretçilerimizin hayal güçlerini canlandırarak onları geleceğe hazırlamak.

Bugüne kadar çok niteklikli, ses getiren pek çok sergiye ev sahipliği yaptık. Önümüzdeki günlerde de Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi’nin düzenleyeceği bir tiftik ve sof sergisine ev sahipliği yapacağız. Yurtdışındaki müzelerden eserlerin de sergileneceği Uluslararası bir etkinlik olacak. Dileğimiz bir zamanlar Ankara ve hatta Türkiye için çok önemli olan tiftiğin tekrar hatırlara gelip yeniden önem kazanması.

Yazar Hakkında

İlginizi Çekebilir

0 Yorum

Henüz yorum yok.

Henüz yorum yapılmamış. Yorum Yap!